ALLAH ım sen buyuksun bızı zalimlerden koru


Bu Blogda Ara

23 Ekim 2010 Cumartesi

Tevbe

Tevbe (I)

Günah; ne nurdan yaratılan melek, ne de sorumsuz varlık olan hayvan içindir. İlahi tekliflerle mükellef (ilahi sorumluluk üstlenen) insana aittir.

Ebu Hureyre (r.a) Rasûlüllah (s.a.v)’den: “Mü’min bir günah işleyince kalbine siyah bir nokta düşer. Eğer tövbe eder, hatasından döner, Allah’tan günahının affını dilerse, kalbi siyah noktadan temizlenir. Günah işlemekte devam ederse, noktalar çoğalır, kalbi tamamen kararır.” 1

İşte bu hadis Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın:

“Hayır öyle değil. Tam tersine, işledikleri hatalar, kalplerini tamamen karartmıştır.”2 buyurmasına işarettir.

İnsanın yaratılışında mevcut, kötülüklerin kaynağı nefistir; ki ona isyanı, günahı işlettirir.

“Andolsun, insanı biz yarattık. Nefsinin ona ne vesvese vermekte olduğunu da biliriz. (Çünkü), biz ona şah damarından daha yakınız.”3

“Onlar, kuruntudan, nefislerin arzu ettiği heva ve heveslerden başkasına tabi olmuyorlar. Halbuki onlara, Rablerinden bir hidayet (rehberi, Peygamber ve Kur’an) gelmiştir.”4

“Çünkü nefs, olanca şiddeti ile kötülüğü emredendir.”5

Kalbe, kötü fikir ve düşünceleri sokan şeytan, Hakk’ın yolundan saptırır insanı.

“Ey insan! O keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne?”6

“Çok aldatıcı (şeytan) da sakın sizi Allah ile (O’nun affına güvendirerek) aldatmasın.”7

“İblis dedi ki: Ey Rabbim! Andolsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim. Ve onların hepsini mutlaka azdıracağım.”8

Ebedi yaşayacakmış gibi, insanı oyalayıp aldadır dünya.

“Onlar, önceden elleriyle işledikleri (kötü amellerinden) ötürü onu (ölümü) hiçbir zaman arzu etmezler.”9

“... ve dünya hayatı ise, bir aldatıcı metadan başka bir şey değildir.”10

“... ve onlar dünya hayatı ile sevindiler. Halbuki, dünya hayatı, ahiret yanında metadan başka bir şey değildir.”11

Nefs, şeytan ve dünyanın esiri olanlar da şaşırtır insanı Allah’ın yolundan.

“Eğer yer(yüzün)de bulunan (insan)ların (kafir, cahil, heva ve heveslerine uyanların) çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar.”12

İnsanoğlu, hem hayır hem de şer işlemeye müsait, ama günahsız olarak geldi dünyaya.

İşleyene ceza gerektiren günah, Allah’a, sair insanlara ve kişinin kendisine karşı işlediği günahlar olarak üç kısıma ayrılır:

1- Allah’ın hukukunu çiğneyen, O’na ibadette ortak tanıyanlar, en büyük zülmü işlerler.

“Şüphe yok ki, şirk elbette pek büyük bir zulümdür.”13

2- Yaratılış sırrına muhalif harekette bulunan, kulluk sınırını aşanlar, kendilerine zulmederler.

“Adem ile Havva: “Rabbimiz, kendimize yazık ettik, bizi bağışlamaz, bize acımazsan, şüphesiz kaybedenlerden oluruz.” dediler.14

“Onlara, Allah zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar (isyanları yüzünden).”15

3- Kendi dışımızdaki insanlara zulüm.

“Asr’a yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna”16

İman, Kur’an-ı Kerim’e uygun amel, nasihat, irşad ve başkalarını olgunlaştırmaya matuf amelleri yerine getirmeyenler, başkalarına zulmederler.

Allah’a sığınma, Allah’a dönme, yaptığı hatalardan pişman olup onu beğenmeme olarak tarif edilen tevbe dört kısıma ayrılır.

1- Küfürden imana dönüş, kâfirlerin tevbesidir.

2- İsyandan itaata dönüş, fâsıkların tevbesidir.

3- Fenâ huylardan, iyi huylara dönüş, ebrarın, hayırlı insanların tevbesidir.

4- Mâsivâdan, Allah’tan gayri her şeyden Hâlik-ı Zülcelâl’e dönüş, nebi ve velilerin tevbesidir.

Küfür ve şirk affedilmez, ebedi cehennemde kalmaktır cezası. Ama kişi; küfründen döner, Hak dini benimserse, mağfiret olunur.

“Çünkü Allah bütün günahları bağışlar: Şüphesiz ki O çok bağışlayacıdır, çok merhamet edicidir.”17

Peygamberimiz (s.a.v); “Bu ayeti, ne dünyaya, ne de dünyada bulunan, hiçbir şeye değişmem.”18 buyurdular.

Günahlar, küçük ve büyük olmak üzere iki kısımdır.

Tasavvuf uleması (ruhî eğitimi sağlayan arifler)’na göre, büyük ve küçük günah ayrımı yapılmaz, çünkü onlar Allah’a karşı yapılan hertürlü hatayı, büyük bir saygısızlık olarak kabul ederler.

“Az günahı az sanma, kime karşı ona bak.

Az nimeti az sanma kimden geldi ona bak.”

Şeyh Mustafa Hulûsi (k.s): “Bir havuz düşünün, defalarca o havuza küçük küçük taşlar atsanız, kocaman dağ olur. Küçük dediğimiz günahlar da işlene işlene, büyük günaha dönüşür.” diye misal verirler.

Sohbetlerinde H. Hasan Efendi (k.s): “Karınca kadar yaptığım hatalar gözüme Erciyes Dağı gibi görünüyor.” diye yakınırdı.

Efendimiz (s.a.v): “Mü’min günahını, üstünde bir dağ gibi görüp, üzerine düşeceğinden korkar; münafık ise, sinek gibi burnuna konup, uçacak şekilde görür.”

“Tevbe edenlerle oturunuz, onların kalbleri daha ince olur.” hadis-i şerifinde belirtilen hassasiyetle hayatını en güzel şekilde geçiren, Üstadımız, 8-9 yaşlarında iken, hüngür hüngür ağlarlar, ulemadan “Kasır Hoca” diye marûf, Yahyalı’dan Mustafa Efendi Hazretleri, “Evladım hangi günahına ağlıyorsun?” diye kendileri de ağlar. Üstadımızın babaları Şeyh Mustafa Hulûsi (k.s)’da, “Hocam, gayrı ihtiyarî yavrumun gözünden yaşlar boşanıyor.” der.

Ağlama, gözyaşı üç sınıfa ayrılır:

1- Günahtan dolayı ağlama,
2- Ayrılık sebebi ile ağlama,
3- Allah’ın aşk ve muhabbetinden neşet eden ağlama.

Üstadımızın, çocukluk yaşında, gayri ihtiyari ağlaması Mevlâsına aşkındandır. Gençliklerinde böyle ilahî zevkle, şevkle ağlayanlar, daha sonra Sıddîk-ı Azam (r.a)’ın “Ah edip, ağzından ciğer kokusu geldiği gibi” ah u ah edenler, Hazret-i İbrahim’i, Cenâb-ı Hakk’ın nitelendirdiği gibi, “Şüphesiz ki, İbrahim, çok yumuşak huylu, (kalbi yufka, ah u vah eden) gerçekten sabırlı idi.”19

İnsanın hal ve makamına göre Allah’a yalvarış ve yakarışları farklıdır.

1- Avam (cahil halk) günahından tebe eder.

2- Havâs (muhterem, seçkin kimseler) gafletinden tevbe eder.

3- el-Havassü’l-havâs (mukarrebûn -Allah’a ruhen ve mânen yakın olanlar-) ibadet ve taati bir an terkinden tevbe eder.

Ebu Talip-i Mekkî “Kût’ul -Kulûb” kitabında bütün hadis kitaplarından aşartırarak edindiği bilgilere göre, büyük günahları 17 madde halinde sıralar.

Dördü kalbde:
1- Küfür,
2- Küçük günahlarda ısrar,
3- Allah’ın rahmetinden ümit kesme,
4- Allah’ın cezasından emin olma.

Dördü dilde:
1- Yalan yere şahitlik yapmak,
2- Namuslu kimselere zina isnadında bulunmak,
3- Yalan yere yemin etmek,
4- Sihir yapmak.

Üçü mide ile ilgilidir:
1- Sarhoş edici maddeleri kullanmak,
2- Yetim malı yemek,
3- Faiz alıp, faiz vermek.

İkisi fercle (namusla) alâkalıdır:

1- Zina,
2- Livata.

İkisi de el ile alâkalıdır:
1- İnsanı öldürmek
2- Hırsızlık yapmak

Biri ayakla ilgilidir ki, bu da muharebeden kaçmaktır.

Bir diğeri de bütün vücutla ilgilidir, bu da anne ve babanın hukukuna riayetsizliktir.

Tevbe; Cenâb-ı Hakk’a kişinin içini dökmesi, hâlini arzetmesi, adeta direkt irtibata geçmesidir Rabbiyle... Hazret-i Yakub (a.s)’un: “Ben derdimi ve hüznümü ancak Allah’a arzederim”20 demesi gibi...

Yaptığı hata ve kusurları başkasına anlatması bile, kişinin amel defterini karartır.

Ebu Hureyre (r.a) anlatır: “Adamın biri, tenha bir sokakta, bir kadına tacizde bulunuşunu Efendimiz (s.a.v)’e anlatınca, İki Cihan Güneşi (s.a.v): “Yaptığını Allah gizlemiş, kimse görmemiş, sen de kalbinde gizleseydin. (İfşa etmeseydin)”21 buyurdu ve şu ayet-i kerimeyi okudu: “Gündüzün iki tarafında (sabah, öğle ve ikindi) namazlarını, gecenin de bir bölümünde (akşam ve yatsı) namazlarını kıl. Şüphesiz ibadetler, güzel ve yararlı işler günahları giderir, affettirir. Bu; düşünenler ve ibret alanlar için öğüt ve nasihattir.”22

Tevbe ve istiğfarla günahkâr eller, kararmış gönüller, O’nun dergâhına açılır. Buzağıya tapanların affı için, Tûr Dağı’nda Hz. Musa (a.s)’ın Rabbine şu hazin yalvarışı karşısında duygulanmamak mümkün mü?

“Ey Rabbim! Dileseydin onları da, beni de helak ederdin. İçimizdeki birtakım beyinsizlerin işlediği yüzünden hepimizi helak edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir, onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı, sen bağışlayanların en iyisisin! Bize, bu dünyada da iyilik yaz, ahirette de. Süphesiz biz sana döndük. Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise herşeyi kaplamıştır (Rahmet Allah’ın Zâtı’nın gereğidir, azap ise kulların günahlarının gereğidir). Onu (rahmeti) sakınanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.”23

İbrahim (a.s)’ın, İsa Peygamber’in Allah’a gönülden ve samimi yakarışları, O’ndan bir rahmetle asilerin bile kurtuluşlarını dilemeleri, ne büyük bir şevkat ve engin bir merhametin eseridir: “Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin.”24 İsa Peygamber’in de “Eğer kendilerine azab edersen şüphesiz onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin.”25

Atamız Adem (a.s)’ın, zellesinden dolayı Cenâb-ı Hakk’tan samimi mağfiret talebi, “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan, mutlaka ziyan edenlerden oluruz.“26 niyazı Allah’a candan teslimiyetin örneğidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder