ALLAH ım sen buyuksun bızı zalimlerden koru


Bu Blogda Ara

23 Ekim 2010 Cumartesi

Mürşid–i Kâmil ve İrşâdı

Mürşid–i Kâmil ve İrşâdı
Mürşid-i Kâmil, seyr ü sülükle, Allah'a kavuşma nimetine eren, cezbeyle beşeri sıfatlardan kurtulan, İlâhî güzellikleri kazanan, güzel ahlakla edeplenen; nazarı, bakışları devâ, kelamı şifâ olan kimsedir. İrşâd ise irfan sahibinin, insanları, Allah'ın yolunda ilerlemeleri için söz ve davranışları ile teşvik etmesidir. Allah'ın doksan dokuz güzel isminden biri de "er-Reşîd" dir. İrşadın zıddı idlal, saptırmaktır. Şeytanın hilesiyle ilk hataya düşen de, atamız Adem ( a.s.)'dir. İnsanları Allah'a ilk önce davet eden de Adem (a.s.)'dir. "Andolsun ki Biz, her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının!" diye uyaran bir peygamber gönderdik." (Nahl: 36)

Bütün enbiyanın gece gündüz demeden insanları uyarmalarına örnek teşkil eden örnek, kendisine bizim gibi bir insanın, deli, yalancı dediği Nuh (a.s.)'un: "Ey Rabbim! Ben kavmimi gece-gündüz davet ettim." (Nuh: 5) niyâzında yeralmaktadır. Kavminin, irşadından vazgeçmezsen seni taşlarız, demelerine mukabil yılmamış, onlarla dokuz yüz elli yıl mücadele etmiştir. On asır zarfında yedi veya seksen kişiye ulaşabilmiştir ancak. Peygamberimiz ( s.a.v), panayırlarda, kapı kapı dolaşarak insanları Hakk'a davet etmiş, hatta kendisine en büyük sihirbazsın diyen Ebû Cehlin bile, yirmi dokuz defa kapısını çalmıştır. En büyük eza gördüğü Taif seferinde, Habeş Kralı Necaşi'ye, İran kisraı Hüsrev Perviz'e, Bizans kralı Herakliyus'a, Mısır hakimi Mukavkıs'a, Yemame meliki Hevde'ye, insanlık kurtulsun küfürden diye bütün âleme gönderdiği mektuplarda, irşad ve tebliğden bir an geri kalmamıştır. "Onlar iman etmeyecekler diye, neredeyse Sen kendine kıyacaksın." (Şuara: 3)

Peygamberlerden boşalan irşad görevi, "Alimler, peygamberlerin varisleridir." (Buhari, İlim, 10) buyrulan, ulemaya tevdi edilmiştir. Aynı zamanda her Müslüman da bu ulvî görevle memurdur. "Hepiniz çobansınız, eliniz altındakilerden sorumlusunuz." (Müslim, İmaret, 5)

"Günah işleyenlerin bulunduğu bir toplumda, (bu günahları) önlemeye gücü yeten kimseler olduğu halde bunu engellemezlerse, Allah'ın, kendi nezdinden onların hepsini kapsayan bir azabın gelmesi pek yakındır." (Ebû Davud, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel)

"Şunu yeminle söylüyorum ki, siz, iyiliği emreder, kötülükten sakındırmaya çalışırsınız; aksi halde Allah, size, içinizden en kötülerinizi musallat eder. Sonra hayırlılarınız dua eder, fakat duaları kabul olmaz." (Ebû Davud, Melahim, 17; Tirmizi, Fiten, 9)

"İnsanların en hayırlsı en çok okuyanı, en müttaki olanı, iyiliği en çok emredeni, kötülükten en fazla sakındırmaya çalışanı ve en çok sıla-i rahim yapanı, akrabayı ziyaret edenidir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 432) İrşada ilk defa nefsimizden başlar, merkezden muhite doğru yayılırız. "Ey iman edenler! Bizzat kendinizi ve aile efradınızı cehennem ateşinden koruyun." (Tahrim: 6)

"Hem ailene (ümmetine) namazı emret, hem de kendin ona sabırla devam et!" (Taha: 132) Bu ayet-i celilenin inişiyle Efendimiz (s.a.v.), bir ay, mescide giderken ehlini ve iyalini namaza çağırmıştır. Yakın akrabayı, "En yakın hısımlarını uyar." (Şuara: 214) emr-i İlâhîsi ile irşad eder. Üstazımızın, daha televizyon yokken, sinemaya, isyanı seyretmeye giden yakınını yüksek sesle ikaz ederek yoldan çevirdiği, komşularından fenalığa gidecek olan birini, iltifatlarla kazandığı hiç unutulmaz. Memleket ve milleti, bütün insanlığı, "Yetmiş iki millete kurban ol aşık isen." deyip Yunuscasına kucaklayarak, "Gel, gel, her ne olursan ol yine gel!" deyip Mevlana gibi, alemi bağrına basarak irşad ve ıslaha koşmak en kutsal görevimizdir.

İrşad; niyyet, söz ve amelin doğruluğuna, nasihat ve muhatabın tavrına göre olmalıdır. "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!" (Nahl: 125)

Hatalı abdest alan yaşlıya, Hasan'la Hüseyin Efendilerimiz, "Amca hakem ol, hangimiz güzel abdest alacak." dediklerinde, tastamam alınan abdesti gören amca, "İkiniz de abdesti güzel alıyorsunuz, asıl yanlış alan benim." demesi, yaşlının hatasını yüzüne vurmadan, bizzat tatbikatle göstermeleri, irşadda en güzel örnektir bize.

İrşatta izlenecek yolu Rabbimiz şu ayetlerle beyan eder: "Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli olsaydın, kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi. O halde onları bağışla, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işlerde onların görüşlerini al." (Al-i İmran: 159)

Musa ve Harun (a.s.)'a ve onların şahsında bütün irşadçılara yapılan tavsiyede, Allah'a sığınma, O'nun zikrinden hiçbir zaman ayrılmama öğütlenmektedir. "Sen ve kardeşin mucizelerimle gidin ve beni anmakta gevşeklik etmeyin. Firavun'a gidin; çünkü o, pek azıttı. Varın da ona yumuşak dille söyleyin, belki dinler veya korkar." (Taha: 42-44)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder